Bugünün turizm cenneti Antalya'nın ardındaki sır perdesi aralanıyor. Bergama Kralı'nın kurduğu, Roma'nın parlattığı şehrin binlerce yıllık destansı hikayesi.
Antalya’nın binlerce yıllık tarihi yolculuğu
Antalya'nın binlerce yıllık sır perdesi aralanıyor. Günümüzün tatil cenneti, geçmişte hangi medeniyetlere ev sahipliği yaptı? Bergama Kralı II. Attalos'un "Yeryüzündeki cennetim" dediği bu topraklar, Roma imparatorlarını, Selçuklu sultanlarını ve Osmanlı paşalarını nasıl cezbetti? İşte, Antalya haber bültenlerinin manşetlerinden düşmeyen bu gözde şehrin, paleolitik çağdan günümüze uzanan ve filmlere konu olacak tarihi...
Her yıl milyonlarca turisti ağırlayan, masmavi denizi ve altın sarısı kumsallarıyla akıllara kazınan Antalya, aslında sadece bir tatil beldesinden çok daha fazlası. Şehrin her sokağı, her taşı, binlerce yıllık bir tarihin sessiz tanıklarıyla dolu. Peki, bu modern metropolün temelleri nasıl atıldı? "Antalya haber" aramalarında sıkça gördüğümüz bu şehrin kökenleri, bir kralın stratejik dehasına dayanıyor.
Bir Hayal Gerçek Oldu
Her şey, Bergama Kralı II. Attalos'un Akdeniz'de eşsiz bir liman kenti kurma hayaliyle başladı. M.Ö. 2. yüzyılda, Side'yi kuşattıktan sonra bölgenin potansiyelini fark eden Attalos, bugünkü Kaleiçi'nin bulunduğu noktaya stratejik bir şehir kurdu. Kurucusuna ithafen"Attaleia" adını alan bu kent, Antalya'nın destansı yolculuğunun ilk adımı oldu. Bu kuruluş, sadece bir şehrin değil, Akdeniz'in gelecekteki en önemli ticaret ve kültür merkezlerinden birinin doğuşuydu.
Roma Kartalı Antalya Semalarında
Attaleia'nın ünü kısa sürede Roma İmparatorluğu'nun da dikkatini çekti. M.Ö. 77'de Komutan Servilius Isauricus tarafından Roma topraklarına katılan şehir, Akdeniz'deki korsan faaliyetlerine karşı kilit bir deniz üssü haline geldi. Ancak Antalya'nın asıl altın çağı, M.S. 130 yılında yaşandı. Roma İmparatoru Hadrianus'un şehri ziyareti, Attaleia için bir dönüm noktasıydı. Bu görkemli ziyaretin anısına inşa edilen ve bugün hala tüm heybetiyle ayakta duran Hadrian Kapısı (Üç Kapılar), Roma'nın şehre vurduğu ölümsüz bir mühür gibidir. Bu dönemde Antalya, anıtsal yapıları, gelişen limanı ve zenginliğiyle bölgenin parlayan yıldızıydı.
İnancın ve Değişimin Merkezi: Bizans ve Selçuklu Dönemleri
Roma'nın ikiye bölünmesiyle Bizans İmparatorluğu'nun önemli bir piskoposluk merkezi olan Attaleia, stratejik önemini korumaya devam etti. Ancak Anadolu'nun kapıları Türklere açıldığında, şehrin kaderi bir kez daha değişti. 1207 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev'in şehri fethetmesi, Antalya tarihinde yeni bir sayfa açtı. Bu fetihle birlikte Yivli Minare gibi Türk-İslam mimarisinin şaheserleri şehir siluetine eklenmeye başladı. Antalya, Alâiye (Alanya) ile birlikte Selçukluların Akdeniz'e açılan en önemli kapısı oldu.
Teke Beyliği'nden Osmanlı'ya: Bir Sancağın Başkenti
Anadolu Selçuklu Devleti'nin zayıflamasıyla bölgede kurulan Teke Beyliği'nin başkentliğini yapan Antalya, nihayet 1390 yılında Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na katıldı. Osmanlı döneminde bir sancak merkezi olarak gelişimini sürdüren şehir, Akdeniz'in en önemli limanlarından biri olma özelliğini korudu.
Küllerinden Doğan Şehir: İşgal ve Kurtuluş (1919-1921)
I. Dünya Savaşı'nın ardından gelen karanlık günlerde Antalya, Mondros Mütarekesi sonrası İtalyan işgaline uğradı. Ancak Anadolu'da yakılan kurtuluş ateşi, Antalya'da da yankı buldu. Şehir, 5 Temmuz 1921'de düşman işgalinden kurtarılarak Türkiye Cumhuriyeti'nin ayrılmaz bir parçası oldu. Bu tarih, Antalya'nın modern kimliğinin ve bağımsızlığının simgesidir.
Cumhuriyet'ten Günümüze: Turizmin Başkenti Antalya
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kabuk değiştiren Antalya, özellikle 1980'lerde başlayan turizm atılımlarıyla inanılmaz bir dönüşüm yaşadı. Tarihi dokusunu koruyarak modern bir dünya şehri haline gelen Antalya, bugün sadece Türkiye'nin değil, dünyanın en önemli turizm destinasyonlarından biri. Kral Attalos'un "cenneti", bugün milyonlarca insana ev sahipliği yaparak tarih ve doğanın iç içe geçtiği eşsiz bir deneyim sunuyor.
Antalya'nın binlerce yıllık bu zengin mirası, şehrin sadece güneş ve denizden ibaret olmadığının en büyük kanıtı. Her köşe başında karşınıza çıkan bir antik kalıntı, bir Selçuklu eseri veya bir Osmanlı konağı, size bu kadim şehrin fısıldadığı hikayeleri anlatmaya devam ediyor.