Orta derece deprem bölgesinde yer alan Antalya'da, Akdeniz Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma endişe verici bir gerçeği ortaya koydu. Aktif uzaktan algılama teknikleri ve radar verileriyle yapılan çalışmaya göre, kentteki tarım alanlarında her yıl ortalama 2 santimetrelik çökme meydana geliyor. Doç. Dr. Nusret Demir, bu durumun iklim değişikliği ve yeraltı sularının kontrolsüz kullanımından kaynaklandığını belirterek, "Antalya için alarm zilleri çalıyor" dedi.
Akdeniz Üniversitesi Fen Fakültesi Uzay Bilimleri ve Teknolojileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nusret Demir, yürüttükleri bilimsel çalışmanın sonuçlarını paylaştı. Radar verileri kullanılarak 2020-2023 yılları arasında kentin yer hareketlerini inceleyen ekip, özellikle yumuşak zemine sahip tarım arazilerinde belirgin bir çökme tespit etti.
Antalya'nın Zeminindeki Tehlike: Yıllık 2 Santimlik Çökme
Yapılan analizler, Antalya'nın kuzeyindeki tarım arazilerinde yoğunlaşan çökmenin boyutunu gözler önüne serdi. Doç. Dr. Demir, bu çökmenin yıllık yaklaşık 2 santimetre olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:
"Yaptığımız çalışmada, en yüksek çökme oranlarının tarım alanlarında olduğunu gördük. Hazırladığımız haritalarda bu bölgeleri net bir şekilde işaretledik. Bu durum, diğer bölgelere kıyasla bariz bir farklılık gösteriyor. Ayrıca, orman yangınlarının yaşandığı alanlarda da biyokütle azalmasına bağlı olarak yükseklik kaybı tespit ettik."
İklim Değişikliği ve Yeraltı Suları Alarm Veriyor
Doç. Dr. Demir'e göre bu tehlikeli tablonun arkasında iki ana neden yatıyor: iklim değişikliği ve yeraltı sularının aşırı kullanımı. Avrupa Uzay Ajansı'nın verilerinin de 2020'den itibaren rekor sıcaklıkları işaret ettiğini belirten Demir, "Yüksek sıcaklıklar kuraklığa ve su sorununa yol açıyor. Bu durum, tarımsal sulama için yeraltı sularına olan bağımlılığı artırıyor ve zeminde çökmelere neden oluyor. Antalya için çalan alarm bu noktada karşımıza çıkıyor" dedi.
Yumuşak Zemin ve Deprem Riski: "Dalgalı Denizdeyiz"
Antalya'nın verimli tarım arazileri, aynı zamanda kentin en büyük risklerinden birini oluşturuyor. Bu arazilerin yumuşak zemin yapısı, olası bir deprem sırasında sismik dalgaların etkisini büyüterek yıkıcılığı artırma potansiyeline sahip. Tarım alanlarının imara açılması tartışmalarına da dikkat çeken Demir, bunun çok büyük bir risk olacağını vurguladı.
Depremi "dalgalı bir denize" benzeten Doç. Dr. Demir, "O dalgalı denizde hasar görmeden hareket edebilecek gemilere, yani depreme dayanıklı binalara sahip olmalıyız. Japonya bunu yıllardır yapıyor. Klişe bir örnek ama gerçek bu" ifadelerini kullandı.
Sadece Fay Hattı Değil, Binalar da Odak Noktası Olmalı
Bilim insanlarının artık sadece fay hatlarını değil, mevcut yapı stokunun durumunu ve iklim değişikliğinin etkilerini konuşması gerektiğini belirten Demir, özellikle 2000 yılı öncesi yapıların detaylı bir analizden geçirilmesi gerektiğini söyledi. Yeni yapılacak binaların ise yönetmeliklere tam uyumla, en yüksek kalitede inşa edilmesinin hayati önem taşıdığını ekledi.
Marmara Bölgesi'ndeki Hareketlilik de Gözlem Altında
Doç. Dr. Nusret Demir, İstanbul Teknik Üniversitesi ile yürüttükleri TÜBİTAK projesi ve ABD merkezli bir firmaya verdikleri danışmanlık hizmetiyle Marmara Bölgesi'ni de yakından takip ettiklerini belirtti. Marmara fayının yılda yaklaşık 2,5 santimlik bir kayma hızına sahip olduğunu ve İstanbul'un 1960'lardan sonraki kontrolsüz yapılaşma nedeniyle savunmasız kaldığını ifade etti. Yakın zamanda Marmara Bölgesi'nde hissedilen depremin, bölgedeki sismik aktivitenin sürdüğünü ve büyük deprem riskinin ciddiyetle ele alınması gerektiğini bir kez daha hatırlattığını vurguladı.